Çevirmen: Selinay Dilara GÜRLER | Editör: Batu ÇELİK | Son Okuma: Ömer Faruk TÜRKAN
İspanyol fatih Francisco Pizarro 1532’de Peru’ya ayak bastığında akıl almaz zenginlikler bulmuştu; İnka İmparatorluğu altın çağındaydı. Sokaklar altınlarla döşenmemiş olsa da İnka tapınakları altınlarla kaplıydı.
Başkent Cuzco’da yer alan Altın Tapınak’ın, bir diğer adıyla Coricancha’nın övünç kaynağı olan bir süs bahçesi vardı. Bu süs bahçesi gümüş ve altınla bezenmiş ekinler, mısır koçanları ve yapraklara sahipti. Bahçe yakınlarında som altın çobanları, gözetimlerindeki 20 altın lama ve kuzularından oluşan bir sürüyü otlatırdı. İnka soyluları, ayaklarını Cuzco’nun sert yollarından korumak için gümüş tabanlı sandaletler giyerdi.
İnkalar, imparatorluklarına “dört bölge bir arada” anlamına gelen Tahuantinsuyu adını vermişlerdir. İmparatorlukları Ekvator’un Kito kentinden Şili’nin Santiago şehrine kadar 4000 küsur km uzanmaktaydı. Zengin kıyı yerleşkeler, yüksek dağlar ve vadiler, tropik yağmur ormanları ve en kurak çöller imparatorluğun sınırları içerisindeydi.

İnka imparatorluğu yüzlerce farklı dili konuşan yaklaşık 10 milyon insanı yönetiyordu. Zamanının en büyük imparatorluğuydu; ancak Pizarro, son İnka İmparatoru olan Atahualpa’yı idam ettiğinde İnka İmparatorluğu henüz 100 yaşında bile değildi.
İnka’nın asıl tarihi yazılmaya hâlâ devam ediyor. Bir hikâyeye göre Titikaka gölünden dört kardeş çıkar. Uzun bir yolculuk sırasında kardeşlerden biri hariç hepsi kaybolur. Manco Capac, Rios Tullamayo ve Huantanay’ın buluştuğu yere altın bir asa bırakarak hayatta kalır ve orada kutsal Cuzco şehrini kurar.
Kutsal Şehir Cuzco
İnka dünyasının merkezini oluşturan Cuzco şehri, deniz seviyesinin 3048 metre üzerindeki bir dağ vadisinde bulunmaktadır. Cuzco’nun ilk imparatoru ve MS 1438-1471 yıllarında hüküm süren Pachacuti, Cuzco’yu gösterişsiz bir köyden puma şeklindeki büyük bir kente dönüştürmüştür. Ayrıca Pachacuti, Güneş Tanrısı İnti’yi İnkaların resmi lideri olarak atamış, onun adına harika bir tapınak inşa ettirmiştir. Böylelikle İnkalılar “Güneşin Çocukları” olmuştur.
Pachauti aynı zamanda atalara tapınma inancını yaymıştır ve onun bu inancı yayması İnkaların ani yükselişlerinin nedeni olabilir. Bir İnka hükümdarı öldüğünde onun tüm dünyevi gücü oğlunun eline geçerdi; fakat hükümdarın dünyevi malı ve mülkü, toprakları, binaları ve hizmetçileri varisin panaqalarına, yani erkek akrabalarına devredilirdi. Akrabalar ise bu yetkiyi hükümdarın mumyasını korumak ve siyasi nüfuzunu sürdürmek için kullanırlardı. Bu şekilde, imparatorlar ölse de varlıkları yaşamayı sürdürürdü.
Belki daha da önemlisi; yeni hükümdarın gelir kaynağını kendi yaratması gerekirdi. Bunu yapmanın yolu ise yeni topraklar elde etmek, daha fazla insanı boyunduruk altına almak ve Güneş İmparatorluğu’nu genişletmekti. Pachacuti’nin halefleri olan iki büyük İnka İmparatoru’nun yaptığı da tam olarak buydu. Tupac Inka Yupanqui, 1471’den 1493’e kadar imparatorluğun büyüklüğünü ikiye katladı, Huayna Capac ise 1493’ten 1527’ye kadar kuzeye yeni topraklar kattı. Bu iki hükümdar ve Pachacuti, İnka İmparatorluğunun büyük kurucularıydılar.
Peki imparatorluğu nasıl bu kadar hızlı ve etkili bir şekilde genişlettiler?
Geleneksel And köylerinde hayat koşulları zordu. Evli bir çift, verimi arttırmak için başka bir çiftin ekin ekip biçmesine yardım ederdi. Karşılığında da diğer çift onların işlerine yardımcı olurdu. Böylelikle toplumun üyeleri her zaman birbirlerine destek olurlardı. İnkalar bu karşılıklı değiş tokuş uygulamasını kendi ihtiyaçları doğrultusunda uyarladılar.
Şehir merkezlerindeki büyük meydanlarda komşu şehirlerin başkanlarına festivaller düzenlenirdi. Festivaller bazen günlerce bazen aylarca sürerdi. Yüksek rütbeli kişiler yer, içer ve kendilerine çeşitli altınlar, mücevherler ve kıyafetler hediye edilirdi. İnkalılar ancak bu şekilde gıda üretimini arttırmak, sulama projeleri yapmak, yamaçlara set çekmek ya da imparatorluğun sınırlarını genişletmek gibi taleplerde bulunabilirlerdi. İmparatorluğun genişlemesinde savaşlar zaman zaman etkili olsa da evlilikler ve diplomasi daha yaygın birleştiriciydi. İmparatorluk, edindiği yeni topraklara güvenlik ve mal sağlardı, karşılığında ise bu yeni toprakların iş gücünden faydalanırdı.
Machu Picchu
İnkalar mimaride çok iyilerdi; taşa neredeyse altına verdikleri kadar değer veriyorlardı. Sınır hisarı ve kutsal bir yer olan Machu Picchu’da Güneş direği adı verilen gizli bir sütun, topraktan kayalara doğru uzanarak oyulmuştur. Başka bir levha veya kaya, şehrin üzerinde yükselen dağın bir minyatürünü temsil etmektedir.
Machu Picchu’daki tapınaklar ve surlar, bazıları 100 ton ya da daha ağır olan görkemli kayalarla inşa edilmiştir. Bu yapılar harçsız inşa edilmesine rağmen taş aralarındaki derzler son derece sıkıdır. Elbette bütün bunlar büyük bir iş gücü gerekiyordu. Tek bir taş için bütün bir yıl boyunca çalışan, sadece bir taşı parçalayan, kaldıran ve indiren, kumla zımparalayarak parlatan 20 işçinin kayıtları bulunmaktadır.
İmparatorluğun İnşası
Merkezi Cuzco kenti olan ve dört bölgeden oluşan bu imparatorluğun birleştirilmesi çok büyük bir başarıydı. Taş işçiliğinin de bu başarıda önemli etkisi olmuştur. İnkalar, imparatorluğun genişleyen kısımlarının kontrol edilebilmesi için asfalt kaplı ve ana hatları çizili kara yolları ağı inşa etmiştir. Yollardan biri And Dağları’nın sırtından aşağı uzanırken, diğeri sahil boyunca ilerliyordu. İnkalı inşaat işçileri tehlikeli arazi unsurlarıyla da başa çıkabilirlerdi; dağ yamaçları boyunca uzanan yollar, sarp vadilere asma köprüler ve tehlikeli bölgelerde geçitler inşa etmişlerdir. Ayrıca her bir buçuk kilometrede de bir dinlenme tesisi mevcuttu. Koşucular günde 241 küsur km yol kat ederek bu alanlarda yarışırlardı. Bu şekilde Cuzco’dan Kito’ya bir haftadan kısa bir süre içerisinde 1900 küsur km gidilerek bir mesaj rahatlıkla iletilebilirdi.
Quapaq Ñan olarak adlandırılan bu karayolları ağı, 40.000 kilometreden uzun yolları ile imparatorluğun dört bir bölgesini birleştirmiştir. Bu yollar ise yine değiş tokuş uygulamasıyla inşa edilmiştir.
Tüm halkın imparatorluğa katkıda bulunması bekleniyordu bu nedenle araziler üçe bölünürdü; üçte biri imparatorluğa, üçte biri tanrılara ayrılmıştı ve son parçasını ise halk kendisine tahsis etmişti. Bu yüzden halk, vergi ödeme yükümlülüğündeydi. Mit’a, her hane reisinin yılın belli bir kısmında devlet için çalışmasını gerektiren bir emek vergisiydi. Bu emek tarımda, orduda veya yol yapımında kullanılırdı.
Quapaq Ñan, devlet ve faaliyetleri için iyi bir yoldu. Elçiler önemli bilgileri iletmek için bu yol üzerinde koşarlardı. İnkalar yazı yazamadıklarından elçiler yanlarında quipu (khipu) olarak adlandırılan karmaşık bir düğüm ve sicim (kayıt ve hesap) sistemi taşıyorlardı. Vergi tahsildarları ve bürokratlar hesaplarını farklı renklerde, uzunluklarda, düğümlerde ve konumlarda olan quipular sayesinde takip ederlerdi. Quipu sistemi muazzam miktarda bilginin saklanmasını sağladı.
İnkalar o kadar görkemli olmalarına rağmen vaatlerin ve tehditlerin bir arada tuttuğu kırılgan bir topluluktu. Kasım 1532’de İspanyol lider Francisco Pizarro, son İnka imparatoru Atahualpa’yı günümüzde 267 milyon dolar değerinde olan 24 ton altın fidye karşılığında ele geçirmişti. İnka halkı fidyeyi vermesine rağmen Atahualpa infaz edildi. Pizarro, son imparatoru idam ettikten sonra imparatorluk hızla çöktü. Yeni bir Hristiyan tanrısına bağlılık talebinde bulunan Katolik rahipler çok geçmeden Güneşin Çocukları’nın yerini aldı. Binlerce yıldır olduğu gibi And dağlarının yiğit halkı buna da uyum sağladı; yeni efendilerinden almaları gerekenleri aldılar ve eski yöntemlerini ellerinden geldiğince sürdürdüler.
Kaynakça:
USHistory.org. (2016). The Inca: Engineering an Empire. CommonLit. Retrieved August 6, 2022, from https://www.commonlit.org/en/texts/the-inca-engineering-an-empire.